“Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud!”
Türkçe deyimler açısından zengin bir dil. İroni yapmak, kızgınlığımızı belli etmek, ders vermek ya da yanlış davranışlar konusunda uyarıda bulunmak gibi amaçlarla sık sık deyimlere başvururuz.
Peki ya hiç düşündük mü, ifadelerimize güç katan deyimler nasıl ortaya çıktı? Bu sorunun cevabına gelin birlikte ulaşalım. Biliyorsak hatırlayalım, bilmiyorsak da öğrenmiş olalım…
Her hafta 1 deyim hikayesiyle karşınıza çıkacağımız ‘Meşhur Deyimlerimizin İlginç Hikayeleri’ serimiz kaldığı yerden devam ediyor…
Deyim 27
Osmanlı padişahları bazen tebdil-i kıyafetle yani kılık değiştirerek halkın arasında dolaşırlardı. İkinci Mahmud Han da bir gün böyle tebdil-i kıyafetle saraydan ayrılır. Yolu bir kahvehaneye düşer… Yaşlı çaycıya herkesin “Tıkandı Baba” diye hitap ettiğini görüp, bu lakabın nereden geldiğini sorar.
Çaycı, hikâyesini şöyle anlatır:
-Bir gece rüyamda gürül gürül akan çeşmeler gördüm. Birisi iyi akmıyordu “Bu kimin?” diye sordum, “Senin” dediler. “Mademki bu çeşme benim” diyerek daha iyi akması için yerden bulduğum bir çubukla açmaya çalıştım. Çubuk kırıldı, su hiç akmaz oldu… İşte bu rüyamı komşulara anlatınca, adımız “Tıkandı Baba”ya çıktı…
Sultan Mahmud Han, oradan ayrılırken vezirine, “Bu adama bir ay boyunca her gün bir tepsi baklava gönderin. Her dilimine de bir altın yerleştirin!” diye talimat verir…
Ertesi gün baklava gelir. İhtiyar çaycı, “Baklavayı satayım da üç beş kuruş kazanayım” diye düşünür. O arada gördüğü bir Yahudi baklavayı rayiç fiyattan daha aşağı alır. Yerken de altınları görür. Yahudi bir şeyler anlamaya çalışır… Ertesi günü çaycıyı görüp, “Sana baklava getiren olursa ben yine daha yüksek fiyattan alırım” diye de tembihler… Ve Yahudi her gün fiyatı artırarak almaya devam eder… Çaycı da, “iyi para kazanıyorum” diyerek baklavaya hiç dokunmadan satar…
Bir ay sonra, baklava getirme işi biter. Sultan, “Şu çaycıyı bir ziyaret edeyim” diye düşünür. Padişah yine tebdil-i kıyafetle, çaycının yanına gelir. Çaycıda bir değişiklik olmadığını anlayınca, “Baklavaları ne yaptın?” diye sorar. O da, hiçbirini yemeden sattığını söyler. Bu sefer onu bir kenara çeker ve asıl kimliğini söyleyerek hazineden bir miktar altın vermek üzere, saraya davet eder. Çaycı şaşkındır!.. Birlikte Saraya giderler. Sultan, “Şu küreği al, altınlara daldır, ne kadar dolarsa hepsi senindir” der. Çaycı heyecanla küreği daldırır. Fakat o da ne! Küreğin üstünde bir altın vardır. Çünkü küreği ters daldırmıştır!.. Mahmud Han “Demek nasibin bu kadarmış” der. Ona yardımcı olmak için başka imkânlar da sunar. Ancak o hiçbir fırsatı değerlendiremeyince, Padişah, tarihe geçen su sözü söyler:
-Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmud!